ARAŞTIRMA

Projeler

Devam Eden Projeler

 

Dr. Öğr. Ü. Gökçer Eskikurt danışmanlığında  ve Prof. Dr. Müge Müzeyyen Çiyiltepe eş danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Doktora öğrencisi Başak Alpas'ın tez projesidir.

Bu çalışmanın temel amacı, bilinçli farkındalık seviyesi ile ASMR videolarının durumluk kaygı üzerindeki etkisini deri iletkenliği üzerinden incelemektir. Araştırmada, katılımcıların deri iletkenliği ölçümleri üzerinden bu etkileri objektif bir şekilde değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Türkiye’de özellikle bu konu İletişim Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği ve Nöropazarlama alanında yapılmış bir çalışmaya rastlanmıştır. Türkçe kaynaklarda anksiyete ve sinirbilim ilişkisini araştıran çalışmanın eksikliği görülmüş yapılacak çalışma ile alanyazına katkı sağlamak hedeflenmiştir. 

Dr. Öğr. Ü. Gökçer Eskikurt danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Edanur Karayün'ün tez projesidir.

Bu çalışmanın amacı sağlıklı gönüllülerde temporoparietal bileşkenin anodal, katodal ve sham tDCS ile uyarılması ile beyinde meydana gelecek aktivasyon değişikliğinin katılımcıların hızlı otomatik isimlendirme performansı üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Böylelikle hızlı otomatik isimlendirme becerisinin bozulduğu bilişsel bozuklukların rehabilitasyonuna katkıda bulunmak amaçlanmaktadır. Ülkemizde tDCS kullanılarak temporoparietal bölgedeki değişimi adlandırma performansı temelinde inceleyen herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Hızlı otomatik isimlendirmeye yönelik araştırmalar okuma güçlüğü çeken bireylere rehabilatif anlamda yardım edebilmek ve ihtiyaca yönelik müdahale programları düzenleyebilmek için önem arz etmektedir.

Dr. Öğr. Ü. Özlem Öge Daşdöğen'in danışmanlığında ve Dr. Öğr. Ü. Gökçer Eskikurt'un eş danışmanlığında yürütülen Dil ve Konuşma programı lisans öğrencisi Rumeysa Gülşah Özer'in öğrenci projesidir.

Sakinleşmeyi ve iyileşmeyi destekleyici tedavi seçeneğinin kanıta dayalı uygulamaya dahil olmasının önemi göz önüne alındığında, ergoterapistlerin ağırlıklı battaniye kullanımının güvenlik ve etkinliğini incelemeye başlaması önem taşımaktadır. Ağırlıklı battaniyenin terapötik kullanımının güvenliği veya etkinliği hakkında yayınlanmış çok çalışma bulunmamakla birlikte, anekdot anlatımları, kişiselleştirilmiş bir şekilde kullanıldığında, ağırlıklı battaniyenin dünyada güvende, rahat ve topraklanmış hissetme yeteneğini kolaylaştırdığını desteklemektedir. Mullen ve arkadaşları (2008) yaptıkları çalışmada klinik deneyimlerinin, bazı kullanıcılar için kişinin vücut ağırlığının %10'u olan ağırlıklı bir battaniyenin kullanılmasının tercih edilebileceğini belirtmiştir. Kullanılan battaniyenin ağırlık etkisi ile ilgili yayınlanmış çok az çalışma bulunmaktadır. Ağırlığın fizyolojik güvenlik üzerinde olumsuz bir etkisinin varlığı ya da yokluğu ve vücut ağırlığına göre tercihler olup olmadığını araştırmaya ihtiyaç vardır. Yapacağımız çalışma ile vücut ağırlığının %10’u ve %5’i ağırlıklı battaniye kullanımının güvenliği ve etkinliği üzerine eşzamanlı, iç içe, karma yöntemler keşif çalışmasının sonuçlarını sunmayı hedeflemekteyiz.

Dr. Öğr. Üyesi Gökçer Eskikurt'un danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Nesrin İrem Ortayakalı'nın tez projesidir.

tDCS’nin sigara arzusunu ve tüketimini azaltması yönündeki etkisine karşı görülen yanıtlarda, diğer sigara bırakma tedavilerinde olduğu gibi bireysel farklılaşmalar olacağı beklenmektedir. tDCS uygulamasıyla oluşan dopaminerjik aktivasyonda kilit role sahip olan DRD2 reseptörleri ve sinaptik dopamin seviyesini regüle eden DAT proteinlerindeki genotipik farkların incelenmesi ile bu tedavinin başarısının önceden kestirilmesi mümkün olabilecektir. Sigarayı bırakmak isteyenlerin düşük başarılı ve uzun süren tedavi seçenekleri arasında deneme yanılma yöntemi ile zaman kaybetmesi yerine, başarı oranı daha yüksek tedavi seçeneği ile başlaması ile tanımlayabileceğimiz kişiselleştirilmiş tedavi için önemli bir bulgu sağlanmış olabilecektir. Bu sebeple araştırmanın temel amacı, tDCS uygulamasının sigara kullanımını azaltma üzerine etkisini, genetik faktörler yönünden incelemektir.

Bu çalışma TÜSEB A Grubu Acil Ar-Ge Proje Çağrısı (5. Dönem) tarafından desteklenmektedir. Projenin yürütücüsü olarak İstinye Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü'nden Dr. Öğr. Ü. Gökçer Eskikurt ve yardımcı araştırmacı olarak Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı'ndan Dr. Öğr. Ü. Öykü Gönül Geyik ve Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı'ndan Dr. Öğr. Ü. Caner Geyik yer almaktadır.

Günümüz teknolojilerinin ve dijitalleşmenin olumsuz bir etkisi olarak sosyal medya bağımlılığı birçok yaş kesimi ve kültürü içine alarak yaygınlığını arttırmaktadır. Bu çalışmanın amacı sosyal medya bağımlılığının kişilerde sebep olduğu psikolojik etkilerden biri olan duygusal duyarsızlaşmayı incelemek ve beyin düzeyinde anlamlandırmaya çalışmaya yöneliktir. Örneklem 20-35 yaş arası sağlıklı 20 katılımcıdan oluşmaktadır. Katılımcıların 13’ü kadın (%65), 7’si erkeklerden (%35) oluşmaktadır. Karaca, Yıldırım, & Kulaksız (2019) tarafından geliştirilmiş Sosyal Ağ Ölçeği medyan değerlerine katılımcılar sosyal medya bağımlısı ve kontrol grubu olarak ikiye ayrılmıştır. EEG kaydında uyaran sunumu için negatif, nötr ve pozitif görseller seçilmiş olup negatif görseller şiddet içerikli uyaranlardan seçilmiştir. 10-20 uluslararası yerleştirme sistemine uygun 19 kanallı elektrotlar ile alınan EEG kaydı ile P300, N400 ve LPP bileşen değerleri incelenmiştir. Her bileşen ve beyin bölgeleri için grup karşılaştırmaları değerlendirilmiştir. Sosyal medya bağımlısı grubun genlik ve latans değerlerinde kontrol grubuna göre genel bir artış gözlemlenmiştir. Elde edilen veriler sonucunda sosyal medya bağımlılığının duygusal duyarsızlaşma geliştirmede etkili olabileceği görülmüştür.

Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Ildırım Özcan'ın danışmanlığında ve Dr. Öğr. Üyesi Gökçer Eskikurt'un eş danışmanlığında yürütülen Psikoloji Yüksek Lisans öğrencisi Ayşe Ece Atalar'ın tez projesidir.

Mevcut çalışmanın temel amacı; negatif belirtilerin baskın olduğu şizofreninin erken döneminde olan hastalarda negatif belirtilerin seyrinde ve çalışma belleği performansında tDCS uyarımının etkinliğini ve güvenliğini belirlemektir. Tekrarlı tDCS yönteminin negatif ve bilişsel belirtiler üzerinde akut ve 2-4-12. haftalık bir izlemle uzun süreli etkilerinin test edilmesi hedeflerimiz arasındadır. Çalışmanın sonucunda, önceki alan yazın bulgularına dayanarak, sol dorsolateral PFK anodal müdahalelerinden sonra, aktif tDCS koşulundaki hastaların negatif belirtilerinin sıklığı ve şiddetinde sahte (sham) tDCS koşulundakilere kıyasla anlamlı düzeyde bir azalma gözlenmesi beklenmektedir. Ayrıca, aktif tDCS koşulundaki hastaların tüm tDCS oturumlarının sonlanmasının hemen ardından, çalışma belleği performanslarında başlangıç düzeylerine göre anlamlı bir düzelme göstermeleri ve bu gelişimlerinin, sahte (sham) gruba kıyasla daha fazla olması beklenmektedir.

Bu çalışma Beykoz Üniversitesi BAP tarafından desteklenmektedir. Projede yürütücüsü Beykoz Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Dr. Öğr. Ü. Handan Noyan, araştırmacı olarak İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Alp Üçok ve İstinye Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Dr. Öğr. Ü. Gökçer Eskikurt yer almaktadır.

Araştırmada katılımcıların hata yapmaya mecbur bırakıldığında (serbest koşula göre) hata izleme performanslarında bir değişim olup olmadığını ve mükemmeliyetçi kişiliğin bu değişim üzerinde düzenleyici (moderator) bir etkisinin olup olmadığının incelenmesi amaçlanmaktadır. Mükemmel performans gösterme ve hatadan kaçınma mükemmeliyetçiliğin temel özellikleridir. Kaçınma durumunda bulundukları kusurlu davranışı düzeltmek veya önlemek için ise hata tespiti gereklidir. İstinye Üniversitesi psikoloji laboratuvarında gerçekleştirilecek olan araştırmamızın çalışma grubunun hacmi 34 katılımcı olarak tespit edilmiştir. Araştırma deneysel ve nicel araştırma yöntemi kullanılacak olup, veri toplama aracı olarak APS Mükemmeliyetçilik Ölçeği ve PsychoPy (deney oluşturma aracı) kullanılacaktır. 

Proje yürütücülüğünü İstinye Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğrencisi Zeynep Yıldız'ın, danışmanlığını Arş. Gör. Ece Yallak'ın üstlendiği proje TÜBİTAK-2209-A Üniversite Öğrencileri Araştırmaları Projeleri Desteği Programı 2023 yılı 2.değerlendirmelerinin sonucunda destek almaya hak kazanmıştır. 

 Planlanan Çalışmalar

Projenin yürütücüsü olarak İstinye Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü'nden Dr. Öğr. Ü. Gökçer Eskikurt ve yardımcı araştırmacı olarak Dr. Ece Yallak yer almaktadır.

Dr. Öğr. Ü. Gökçer Eskikurt danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Ahmet Çiftçi'nin tez projesidir

Projenin yürütücüsü olarak İstinye Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü'nden Dr. Öğr. Ü. Gökçer Eskikurt ve yardımcı araştırmacı olarak Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Ahmet Çiftçi ve Yunus Emre Öksüz yer almaktadır.

Yapay Zeka (YZ), insan gibi düşünme, algılama ve yargılama yeteneklerini taklit etmeye çalışan sistemlerdir. Günümüzde YZ teknolojileri hızla gelişmekte, birçok sektörde ve günlük hayatımızda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu sık kullanım YZ okuryazarlığını önemli hale getirmiştir. YZ okuryazarlığı, bireylerin YZ teknolojilerini anlama ve eleştirel değerlendirme yeteneklerini ifade eder. İnsanlar karşılaştıkları konseptlere karşı tutum adı verilen, davranışları ve düşünceleri etkileyen tepkiler üretir. YZ’nin kurgusal evrenlerin dışında gerçek hayatta kullanılmaya başlanıp insan hayatına girmesiyle birlikte bu yeni teknolojiye karşı toplumun farklı tabakalarından farklı tutumlar oluşmaya başlamıştır. İnsanların YZ ve teknoloji ile ilgili beslemiş oldukları kaygılar, zamanla YZ ile ilgili tehlikeli ve gizli planların olduğu yönünde komplo teorilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. YZ’nin bu denli tartışmalı olması, bilimsel bir kanıta ihtiyaç duyulmaksızın literatürde yer eden ve popüler kültürde de oldukça yaygın bir kullanıma sahip olan komplo teorilerinin oluşumuna yol açmaktadır. Bu çalışmada hem YZ okuryazarlığının YZ kaygı ve YZ’ye olan tutumu incelenecek, hem de YZ kaygı durumlarına göre gruplanan katılımcılara orijinal ve YZ ile değiştirilmiş portreler sunulacak olup bu içeriklere verdikleri beyin sinyalleri elektroansefalogram (EEG) yöntemi ile kaydedilecektir. Elde edilen veriler doğrultusunda beyin sinyallerinin spesifik zaman noktalarındaki değişimleri analiz edilecek olup çalışmamızın hipotezlerini yordayıp yordamadığı test edilecektir.

Proje yürütücülüğünü İstinye Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü öğrencisi Muhammet Emin Gökmen'in, danışmanlığını Dr. Öğr. Üyesi Gökçer Eskikurt'un üstlendiği proje için TÜBİTAK-2209-A Üniversite Öğrencileri Araştırmaları Projeleri Desteği Programı 2024 yılı 1. dönemine başvurulmuştur. İstinye Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü öğrencileri Ahmet Arda Erbil, Aşkın Miraçhan Ergen ve İrem Köçer bu projede araştırmacı olarak yer almaktadır.

 

Bu araştırma, sağ kanat yetkeciliğine sahip bireylerin kadına şiddet ve terör içerikli görsellere verdikleri bilişsel ve duygusal tepkileri incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırmada, sağ kanat yetkeciliği ile geleneksel maskülinite arasındaki ilişkiler ele alınarak, maskülinite düzeyinin bu tepkiler üzerindeki düzenleyici etkisi değerlendirilecektir. Araştırma, deneysel bir tasarım ile gerçekleştirilecek ve nicel veri toplama yöntemleri kullanılacaktır. Katılımcılar, sağ kanat yetkeciliği, maskülinite ve şiddet eğilimlerini ölçmek için geçerli ve güvenilir ölçeklerle değerlendirilecektir. Beyin tepkilerini ölçmek amacıyla EEG yöntemi kullanılacak ve katılımcılara pozitif, nötr ve negatif içerikli görseller sunulacaktır. EEG kayıtları sırasında P300 ve N400 dalga bileşenlerinin genlik ve latans değerleri analiz edilecektir. Araştırma grubu, sağlıklı ve sağ elini kullanan, 18 yaş üstü bireylerden oluşacaktır. Solak olanlar ve nörolojik ya da psikolojik rahatsızlığı bulunan bireyler araştırma dışında tutulacaktır. G*Power analizi sonucunda, minimum 34 kişilik bir örneklem belirlenmiştir.

Proje yürütücülüğünü İstinye Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü öğrencisi Yaren Aydın'ın, danışmanlığını Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Ildırım'ın üstlendiği proje için TÜBİTAK-2209-A Üniversite Öğrencileri Araştırmaları Projeleri Desteği Programı 2024 yılı 1. dönemine başvurulmuştur.

Bu çalışma; üniversite öğrencilerinde sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumu, duygusal yeme ve uyku kalitesi arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapılacaktır. Duygusal yeme; stres, öfke, yalnızlık, kaygı gibi duygular ile baş edilememesi ve bu duyguları bastırmak amacıyla besinlerin kullanılmasıdır. Uyku kalitesi; diyet, genetik, fiziksel aktivite, çevresel faktörler gibi faktörlerden etkilenmektedir. Üniversite ile öğrencilerin hayatındaki ciddi değişiklikler olmakta ve uyku kalitesinde değişimler olabilmekte, duygusal yeme davranışı ortaya çıkabilmektedir. Bu çalışma, İstinye Üniversitesinde 2025 yılında, minimum 84 üniversite öğrencisi ile yürütülecektir. Katılımcılara çevrimiçi anket yoluyla sosyodemografik bilgi formu, Sağlıklı Beslenmeye İlişkin Tutum Ölçeği (SBİTÖ), Duygusal Yeme Ölçeği, Pittsburgh Uyku Kalite İndeksi (PUKİ) uygulanacaktır. Beslenme alışkanlığı, duygusal yeme ve uyku kalitesi arasındaki ilişki incelenecektir. Duygusal yeme, uyku kalitesi ve kötü beslenme alışkanlığı hakkında bireylerin farkındalık kazanmasını hedefleyen bu araştırmanın; ileride yapılacak önleyici çalışmalara ışık tutarak duygusal yeme, uyku kalitesi ve sonucunda oluşabilecek kötü beslenme alışkanlıkları nedenli ortaya çıkabilecek hastalıkların önlenmesi için bir adım olması hedeflenmektedir. 

Proje yürütücülüğünü İstinye Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü öğrencisi Başak Önen'in, danışmanlığını Dr. Ece Yallak'ın üstlendiği proje için TÜBİTAK-2209-A Üniversite Öğrencileri Araştırmaları Projeleri Desteği Programı 2024 yılı 1. dönemine başvurulmuştur.

Tamamlanmış Projeler

Dikkat eksikliği yaşayan kişilerin bağlanma stillerinin özdenetim becerileri üzerine etkisinin incelenmesi isimli araştırma ile toplumda görülme sıklığı yüksek olan dikkat sorunlarına destek sağlayacak veri elde edilmesi amaçlanmıştır. Kişilerin bağlanma stilleri hakkında bilgi sahibi olarak, galvanik deri iletkenliği ölçümü ile teyitlenip dikkat eksikliğinde yaşanan özdenetim becerilerine dair kişisel farkındalık ve doğru tedavi ile daha iyi olma hali amaçlanmaktadır. 

Dr. Öğr. Ü. Gökçer Eskikurt danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Şeyla İbrahimoğlu Delen'in tez projesidir.

Çevrede tekrarlanan mekânsal düzenliliklerin oluşturduğu bağlamsal bilgileri bilinçli farkındalık olmaksızın edinebilme yeteneği örtük bağlamsal öğrenme olarak tanımlanmaktadır. Bu araştırmada, transkraniyal doğru akım uyarımının (tDCS) örtük bağlamsal öğrenme üzerindeki etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya dahil edilen kırk beş katılımcı sham ve uyarım gruplarına rastgele atanmıştır. Öncelikle katılımcılar görsel-mekânsal işlevler, dikkat, görsel bellek ve yürütücü işlevler açısından değerlendirilmiştir. Ardından uyarım gruplarının görsel-uzamsal beceriler ve uzamsal dikkat süreçlerinde önemli rol oynayan sağ posterior parietal korteks (PPC) veya sağ temporo-parietal bileşkeye (TPJ) 2 mA anodal tDCS uygulanırken, sham grubunun yarısının sağ PPC ve diğer yarısının sağ TPJ bölgesine elektrotlar yerleştirilmiş fakat uyarım yapılmamıştır. Bu uygulamanın ardından örtük bağlamsal öğrenme testi uygulanmıştır. Elde edilen veriler, tek yönlü varyans analizi ve/veya üç yönlü-tekrar ölçümlü varyans analizi ile değerlendirilmiştir. Gruplar-arası karşılaştırmalar, görsel-mekânsal işlevler, dikkat, görsel bellek ve yürütücü işlevler açısından anlamlı fark göstermemiştir. Bu sebeple örtük bağlamsal öğrenme performansına ilişkin anlamlı farklılıklar uygulanan tDCS'ye atfedilmiştir. Sonuçlar, tüm gruplarda görsel-motor beceri öğrenmenin geliştiğini ancak yalnızca PPC uyarımı yapılan grupta örtük bağlamsal öğrenmenin belirgin olduğunu göstermiştir. Sağ PPC'nin anodal uyarımının, dorsal dikkat ağının etkinliğini artırarak örtük bağlamsal öğrenmeyi kolaylaştırıyor olabileceği düşünülmüştür.

Dr. Öğr. Üyesi Çiğdem Ulaşoğlu Yıldız'ın danışmanlığında ve Dr. Öğr. Ü. Bernis Sütçübaşı'nın eş danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Sami Çamkerten'in tez projesidir.

Literatürde akut, erken subakut, geç subakut ve kronik dönemde rehabilitasyon programlarını takiben nörogörüntüleme tekniklerinin kullanıldığı çalışmalar son yıllarda artmaktadır. İnme hastalarında en hızlı iyileşme sürecinin akut fazda olduğu göz önünde bulundurulduğunda, rehabilitasyon programlarının etkinliğini arttırabilmek için inme hastalarında bu erken dönemde yapılan nörofizyolojik terapi uygulamalarının beyin morfometrisi üzerine etkisinin incelendiği daha fazla çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu çalışmada, motor yollar üzerinde hemisferik subkortikal infarktlara bağlı gelişen erken dönem hemiparetik (üst ve alt ekstremite motor defisiti olan) inme hastalarının rehabilitasyonunda nörofizyolojik temelli Bobath yaklaşımı ve transkranyal manyetik uyarım (TMU) yaklaşımlarının nöral plastite oluşumuna etkisi araştırılması için tüm beyin morfometrisindeki değişimler değerlendirilecektir.

Prof. Dr. Yakup Krespi danışmanlığında ve Dr. Öğr. Üyesi Bernis Sütçübaşı'nın ikinci tez danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Furkan Karakoç'un tez projesidir.

Yirminci yüzyılda ortaya çıkan elektrofizyolojik teknikler beyin bölgelerinin işlevlerini keşfetmeye yönelik araştırmaların önemli ölçüde önünü açmış ve beyin işlevlerinin anlaşılabilmesine yardımcı olmuştur. Öğrenme, hatırlama gibi bilişsel yetenekler başta olmak üzere birçok işlev elektrofizyolojik teknikler ile incelenmiş ve bu işlevlerin manipüle edilip edilemeyeceğine ilişkin birçok metot üzerinde çalışılmış ve bu metotlar denenmiştir. Bu neticede gerçekleşen çalışma belleğine ilişkin çalışmalar, bilişsel işlevlerin araştırılması sürecinde önemli bir alt boyutu oluşturmakta ve çalışma belleğinin manipülasyonu bu alt boyutta üzerine çokça çalışma yapılan bir alan olarak araştırmacıların karşısına çıkmaktadır. İlerleyen çalışmalar çalışma belleğini manipüle etme fikrini doğurmuş ve bu çerçevede birçok teknik denenmiştir. Bu tekniklerden birisi girişimsel olmayan transkraniyal doğru akım uyarımıdır (tDCS). Bu çalışmada, çalışma belleği ile ilişkisi kanıtlanmış bir beyin bölgesi olan sol dorsolateral prefrontal korteks üzerinden uygulanan 2 mA katodal tDCS uygulamasının görsel çalışma belleği üzerindeki incelenmiştir. Çalışmanın neticesinde katodal transkraniyal doğru akımın görsel çalışma belleğinde inhibe edici bir etkisi bulunmuştur.

Dr. Öğr. Üyesi Gökçer Eskikurt'un danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Yunus Emre Öksüz'ün tez projesidir.

Transkraniyel Doğru Akım Uyarımı (tDAU - transcranial direct current stimulation - tDCS), kortikal aktivasyonu kolaylaştıran veya zorlaştıran popüler bir beyin uyarım yöntemidir. Sanal gerçeklik (VR) teknolojisi ise, oyun endüstrisi ile ivme kazanmış fakat son yıllarda tedavi ve araştırma amaçlı olarak da kullanılan donanımsal simülasyon sistemidir. VR teknolojisinin, tDCS ile birlikte kullanıldığı alanlar, özellikle beyin araştırmalarının konusu haline gelmiştir. Bu çalışmada dorsolateral prefrontal kortekse (DLPFC) tDCS uygulayarak katılımcıların sanal gerçeklik deneyimlerindeki algı değişimleri incelemiştir. Çalışmanın amacı, DLPFC’ye uygulanan aktif tDCS’nin, sham tDCS uyarımına kıyasla katılımcılarda VR mevcudiyet deneyimlerini artırması beklenmektedir. Çalışmaya 42 gönüllü katılmıştır ve iki gruba aktif ve sham olmak üzere 21’şer kişi olarak tek kör randomize kontrollü olarak atanmıştır. Katılımcılara tDCS uygulaması öncesinde alıştırma ve mevcudiyet deneyimlerini değerlendirdikleri ölçeği doldurmaları için VR deneyimi yaşatılmıştır. Katılımcıların VR deneyimleri Bulunuşluk Hissi Ölçeği (BHÖ) ile puanlandırılmıştır. Çalışmanın sonucunda sağ DLPFC anodal, sol DLPFC katodal uyarımı, aktif grubun grup içi daha yüksek bir gerçeklik deneyimi yaşamalarına neden olmuştur. İki grubun birbirleriyle karşılaştırılmasında, tDCS öncesi ve sonrasına göre herhangi istatistiksel bir farklılık bulunmamıştır. Sham grubu, grup içi karşılaştırmasında tDCS sonrası, önce ile kıyaslandığında katılımcıların daha yüksek bir gerçeklik deneyimi yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Elde edilen sonuçlar ile DLPFC’e uygulanan tDCS’nin, VR deneyiminde algı değişimine etkisi olduğu ve subjektif durumların araştırma sonuçlarını beklenmeyen sonuçlarla etkileyebileceği gösterilmiştir.

Dr. Öğr. Üyesi Gökçer Eskikurt'un danışmanlığında ve Dr. Öğr. Üyesi Şenol Pişkin eş danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Murat Kara'nın tez projesidir.

Bu çalışmanın amacı sağlıklı genç erişkinlerde Transkraniyal Doğru Akım Uyarımı’nın (tDCS) statik ve dinamik denge üzerine etkisini araştırmaktır. Çalışmaya 18-30 yaş 30 sağlıklı gönüllü katılımcı dahil edildi. Ayak tercihinin belirlenmesinde Waterloo Ayak Tercihi Anketi-Düzenlenmiş kullanıldı. Katılımcıların tDCS öncesi ve sonrası statik dengeleri Stork Denge Testi (SDT), dinamik dengeleri ise Y Denge Testi (YDT) ile değerlendirildi. Katılımcılar randomize olarak aktif (n=15) ve sham (n=15) olarak iki gruba ayrıldı. Aktif grubun M1 bacak bölgesine tek seans, 20 dakika, 2 mA anodal tDCS uygulandı. Sham grubuna aynı süre boyunca sham tDCS uygulaması yapıldı. Yapılan analizler sonucunda aktif ve sham grupları tDCS uygulaması sonrasında karşılaştırıldığında baskın ve baskın olmayan bacağın YDT skorları arasında anlamlı istatistiksel açıdan fark bulundu. tDCS uygulaması sonrası iki grup arasında SDT süreleri açısından istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmadı. Sonuç olarak tDCS’nin sağlıklı genç erişkinlerde statik ve dinamik denge üzerinde etkili olduğu görüldü. Bu çalışma gelecekte tDCS’nin postüral kontrol, dengeyi iyileştirme ve fiziksel performansı arrtırmaya yönelik yapılacak yeni çalışmalara bakış açısı kazandıracaktır.

Dr. Öğr. Üyesi Gökçer Eskikurt'un danışmanlığında ve Dr. Öğr. Üyesi Berrak Varhan'ın eş danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Melissa Çağla Aksu'nun tez projesidir.

Lisan, konuşma, yazma ve sözel olmayan hareketlerden oluşan bir iletişim sistemidir ve toplumların oluşumunda kritik önem taşır. Tam sayı bilinmemekle beraber dünya üzerinde 5 bin ile 7 bin farklı dil konuşulduğu düşünülmektedir. Günümüzde artık birden fazla dil konuşmak gerek öğrenim hayatında gerekse profesyonel hayatta bir gereklilik haline gelmiştir. İki dil konuşan insanlar ne zaman hangi dili konuşacakları konusunda dikkat çekici bir esneklik ve kontrol gösterir. Lisanın bu şekilde kontrol edilmesi ve işlemlenmesi son derece hızlı gerçekleşir. Çift dillilik beyin devrelerinin bir becerinin doğuştan öğrenilmesinde nasıl kablolandığı ile hayatın ilerleyen bir zamanında anadile hizmet eden yollar geliştiğinde öğrenilmesinde nasıl farklı kablolandığını gösteren en uygun örnektir. Nörolojik görüntülemenin 3 ana amacı lisanın beyinde nerede işlemlendiğini ve bu linguistik işlemlerin ne zaman ve nasıl ortaya çıktığını anlamaktır. Son yirmi yılda, Olaya İlişkin Potansiyeller (OİP) bu hızı işlemeye uygun, yüksek temporal çözünürlük sağlayan bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada anadilin Türkçe olup İngilizcenin ikinci dil olarak öğrenildiği durumlarda anadil (L1) ve ikinci dilde (L2) isimlendirme görevleri elektrofizyolojik olarak değerlendirilmiştir. Araştırmaya 15 katılımcı alınmıştır. Araştırmada 19 kanallı elektrokep ile OİP'ler kaydedilmiş ve bunların zaman-frekans analizi yapılmıştır. OİP değerlendirmesi sonucu karışık dilde isimlendirmede L1'i takip eden L2 cevapları ile L2'yi takip eden L1 cevapları arasında istatistiksel olarak anlamlı latans farklılıkları bulunmuştur. Benzer bir fark blok isimlendirme cevapları ve karışık dil görevinde aynı lisanda verilen cevaplar arasında da izlenmiştir. Anadil ve ikinci dilde benzer sesler içeren sesteş kelimelerle sesteş olmayan kelimeler arasında da genlik değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Çalışma ile anadil ve ikinci dil kullanımında lisan aktivasyonu ve leksikal erişim alanındaki araştırmalara Türk dili ile ilgili verilerle bir katkı sağlanacağı düşünülmektedir.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tamer Demiralp ve Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sacit Karamürsel'in danışmanlığında yürütülen İstanbul Üniversitesi İleri Nörolojik Bilimler doktora programı öğrencisi Burcu Ardalı'nın doktora tez projesidir.

İstanbul Üniversitesi işbirliğiyle

Nörogelişimsel bozuklular, çocukluk veya ergenlik döneminden önce ortaya çıkan, akademik, kişisel, mesleki veya sosyal işlevlerde bozulmalara yol açan, nedeni ve klinik görünümü birbirinden farklı psikiyatrik ve nörolojik birtakım bozuklukların genel bir sınıflandırmasıdır. Bu bozuklukların en yaygını otizm spektrum bozukluğu ve dikkat eksikliği / hiperaktive bozukluğudur (DEHB). DSM-V’te otizm spektrum bozukluğu ve DEHB farklı tanı ölçütleri ile değerlendirilmektedir. Fakat deneysel çalışmalar, klinik gözlemler ve vaka sunumları hem DEHB hem de otizm spektrum bozukluğu semptomlarının bir arada görülebileceğini göstermiştir. Otizm spektrum bozukluğu tanısı alan çocukların %30-80’i DEHB tanı kriterlerini karşılamakta, buna paralel olarak DEHB tanısı alan çocukların da %20-50’si otizm spektrum tanı ölçütlerini karşılamaktadır. Dolayısıyla iki bozukluğun bazı özellikleri birtakım özellikleri örtüşmektedir. Dolayısıyla bu durum otizm spektrum bozukluğu ve DEHB’e yönelik olarak kesin tanı koymayı zorlaştırmakta, geciktirmekte, dahası yanlış tanı konulmasına yol açmaktadır. Burada sunulanlar doğrultusunda, bu çalışmada her iki hasta grubunu birbirinden ve sağlıklı bireylerden ayırt etmede kullanılabilecek yapısal ve dinlenim durumu fonksiyonel bağlantısallık bileşenleri tespit edilmesi amaçlanmaktadır.  Diğer bir ifadeyle, otizm spektrum bozukluğu olan ve DEHB olan bireyleri birbirinden ayırmada kullanılabilecek biyobelirteç olma özelliği taşıyan yapısal veya fonksiyonel bağlantısallık bileşenleri araştırılacaktır. Sonuç olarak hem otizm spektrum bozukluğu hem de DEHB tanısı almış çocukların yapısal ve fonksiyonel farklılıklarını araştıran araştırma sayısı azdır. Bu çalışma kapsamında iki hasta grubunun farklılıkları ortaya koyularak, biyobelirteç özelliği taşıyan beyin bölgeleri keşfedilecektir. Çalışmanın sonuçlarını hem literatürde bu alandaki eksikliği kapatmada etkili olacak, hem de klinik uygulamalarda hastalık tanısını koymadaki güçlükleri azaltmada rol alacaktır.

Bu çalışma Dr. Öğr. Üyesi Bernis Sütçübaşı ve Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Sami Çamkerten tarafından yürütülmektedir.

EEG kullanılarak yapılan stres analizi çalışmalarında önemli bir araştırma alanı olarak ortaya çıkmış ve stres düzeyinin saptanması ve sınıflandırılması konusunda çalışmalar sürdürülmektedir. Bu çalışmada da beyin elektriksel aktivitelerini görüntülemek için elektroensefalografi (EEG) cihazı ve kişilerin stres durumlarını belirlemek için DASS-21 ölçeği kullanılacaktır. Araştırmanın temel amacı farklı stres düzeyine sahip sağlıklı katılımcıların zihinsel stres durumunda beyin elektriksel aktivitelerinin karşılaştırılmasını incelemektir. Araştırmanın bir diğer amacı ise farklı stres düzeyindeki uyaranların farklı stres düzeyindeki kişilerin OİP (Olaya İlişkin Potansiyeller) sonuçlarını karşılaştırmaktır.

Dr. Öğr. Ü. Gökçer Eskikurt danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi İlhan Çiftçi'nin tez projesidir

Duygusal ifadelerin davranışsal ve sinirsel temelleri, sosyal etkileşimler sırasındaki bilişsel süreçleri anlamak için değerlidir. Bu duygusal ifadeler insanlara birden fazla duyu aracılığıyla ulaşır. Duyulardan gelen duygu ifadelerinin yoğunluk seviyeleri de farklılık gösterir. Çalışmanın amacı, görsel ve işitsel duygusal ifadeler farklı yoğunluk seviyelerine sahipken, insanların algı süreçlerinin nasıl ilerlediğini ve değiştiğini anlamaktır. Bu sebeplerden, bu çalışmada görsel ve işitsel duygusal (üzgün ve kızgın) uyaranlar farklı yoğunluk seviyelerinde katılımcılara verilecektir. Duygusal ifadelerin farklı duyular üzerinden uyumlu (kızgın yüz-kızgın ses) şekilde ya da uyumsuz (kızgın yüz- üzgün ses) şekilde geldiği durumların da duygu algısını etkilediği bilinmektedir. Bu yüzden, görsel ve işitsel uyaranlar rastgele bir şekilde eşleştirilecek ve hem duygusal içerikleri hem de yoğunluk seviyeleri bakımından farklı ya da aynı eşleştirmelere sahip olacak durumda katılımcılara sunulacaktır. Katılımcılara uyaranlar sunulurken, aynı anda EEG cihazından, 20 kanal üzerinden veri toplanacaktır. Böylece farklı yoğunluk seviyelerine, farklı duygusal içeriklere, duyguların ve yoğunlukların uyumlu ve uyumsuz olduğu görsel-işitsel ifadelerin algılanmasının nörolojik ve zamansal temelleri incelenecektir. Literatürde duygusal ifadelerin algılanması çoğunlukla görsel uyaranlarla çalışılmış ve duygusal yoğunluk farkları göz ardı edilmiştir. Bu çalışma görsel-işitsel bir ortam yaratarak ekolojik geçerlilik elde etmiştir. Buna ek olarak duygusal ifadelerin yoğunluklarını göz önüne almış, farklı duyusal modalitelerden gelen duyguların ve yoğunluklarının uyumlu/uyumsuz olduğu durumları da inceleyerek literatüre duygusal ifadelerin algılanmasındaki nörolojik ve zamansal açıdan ışık tutmayı hedeflemektedir.

Projenin sorumlu araştırmacısı Yeditepe Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği ve Bilişsel Bilimler Dr. Öğr. Üyesi Funda Yıldırım'dır. Sorumlu araştırmacısı İstinye Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Gökçer Eskikurt. Yardımcı araştırmacı Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Bilişsel Bilimler Yüksek Lisans Programı öğrencisi Dilara Deniz Türk'tür.

Yeditepe Üniversitesi işbirliğiyle yürütülmektedir.

Bu çalışmada, kafein tüketiminin bireyin bilişsel fonksiyonları üzerine olan etkisinin elektroensefalografi (EEG) dalgaları ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Kafein dünyada en çok tüketilen maddelerden biridir ve bunun sebebi; kahve, çay, meşrubat gibi günlük olarak çok tüketilen besinlerin içerisinde bulunmasıdır. Günümüzde dünya nüfusunun %80’i kafein içeren ürünler tüketmektedir. Kafeinin etkisini adenozin reseptörlerine bağlanarak gösterdiği düşünülmektedir. Adenozinin ise beyin hücrelerinde yaygın dağılım gösterdiği bunun yanında tüm vücut hücrelerine de yayıldığı bilinmektedir. Bu nedenle kafein, adenozinin fazla miktarda bulunduğu beyin hücreleri üzerine etki ettiği düşünülmektedir. Ayrıca yapılan çalışmalarda, toplam kafein tüketim miktarı ile bilişsel performansta iyileşme arasında ilişki olduğu bulunmuştur. Kafein tüketiminden sonra oluşan nörofizyolojik değişikliklerin nicel ölçümünün ise EEG kullanılarak yapılabileceği bilinmektedir. Yapılan çalışmalar kafein alımının, bireyin odaklanmaya başlama süresini kısalttığını, bireyin dikkatini artırdığını ve EEG çekiminde oluşan alfa dalgalarının frekansını artırdığını göstermektedir. Ancak kafein yoksunuğu tam olarak belgelenmiş olsa da kafein alımından sonra hangi nörofizyolojik değişikliklerin meydana geldiği ve bu değişikliklerin bireyler üzerinde hangi ruh hali değişikliklerine yol açtığı tam olarak anlaşılamamıştır. Bu çalışma ise yapılmış çalışmaları genişletmek amacıyla kafein tüketiminin akut ve kronik etkisinin bireyin bilişsel fonksiyonlarını ne şekilde etkilediği ve kafein tüketiminin genel beyin dalgaları üzerine etkisi incelenecektir.

Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Fizyoloji Yüksek Lisans Programı öğrencisi Fatma Özlem'in tez çalışması Doç. Dr. Ayfer Dayı ve Prof. Dr. Asiye Nurten danışmanlığında merkezimizde yürütülmektedir.

Ses algısında kaynağı farketme ve tanımlamaya dair sergilediğimiz performans, sesin içeriğine göre değişiklik göstermektedir. Konuşma, müzik ve doğal seslerden kaynaklanan ses dalgaları, beyne iletildiklerinde frekans, büyüklük ve faz özelliklerine göre işlenerek tanımlanır ve motor, dikkat, karar verme gibi fonksiyonlara yön vermek için ilgili bölgelere gönderilir. Sesin farklı kanallar kullanılarak algılanması, sesten edindiğimiz bilginin türü ve içeriğine bağlı olarak sesin anlamsal veya fiziksel özelliğine göre işleniyor olabilir. Bu çalışmada, günlük hayatta maruz kaldığımız ve pasif dikkat süreçleri ile hareketlerimize yol gösteren olay kaynaklı seslerin işleniş mekanizması üzerinde çalışılmaktadır. Çalışmada, EEG sinyallerini frekans analizi ve bağlantısallık analizi yöntemleriyle değerlendirerek sesin zamana ne tür ilişkilerle bağlı olduğu (komşuluk, genel birimlerin sıralaması, ince-sıralama) sesin içeriğini tanımlama performansından yola çıkarak incelenmektedir.

Projenin sorumlusu Yeditepe Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği ve Bilişsel Bilimler Dr. Öğr. Üyesi Funda Yıldırım'dır.

Gray’in (1987, 1990) Pekiştirmeye Duyarlılık Teorisi’ne göre davranışsal inhibisyon sistemi ve davranışsal aktivasyon sistemi olmak üzere iki temel insani motivasyon sistemi bulunmaktadır. Davranışsal aktivasyon sisteminin (DAS) (Fowles, 1980) daha etkin olması durumunda kişinin hedef davranışa yaklaşma davranışı gösterdiği varsayılmaktayken; davranışsal inhibisyon sisteminin (DIS) (Gray, 1987; Gray, 1990) etkin olması durumunda hedefe ulaşma yolundaki davranışın baskılandığı varsayılmaktadır. Kişilerin bu sistemlere yönelik yatkınlıklarındaki değişimler DIS/DAS ölçeği (BIS/BAS Scale) (Carver & White,1994) ile ölçülebilmektedir. Pekiştirmeye duyarlılık teorisinin revize edilmiş versiyonunda Gray davranışların üç sistem tarafından kontrol edildiğini öne sürer. Davranışsal aktivasyon sistemi ödüllendirici bir uyaran ile aktive olurken, bu uyarana yönelik yaklaşma davranışını modüle eder ve pozitif afekti arttırır (Gray & McNaughton,2000). Savaşma/kaçma/donma sistemi (The fight/flight/freezing) ise cezalandırıcı uyaran ile aktive olup, bu uyarandan kaçınma davranışını modüle eder ve korku duygusu ile bağlantılıdır. Son olarak BIS sisteminin hedef çatışması (goal-conflict) ve anksiyete hissiyatı ile bağlantılı olduğunu öne sürer. Bu sistem süregelen davranışı inhibe etmeyi sağlar ve çatışma çözmeye yönelik dikkati arttırır. Bu çalışma kişiler arası davranışsal aktivasyon ve inhibisyon sistemlerindeki hassasiyet seviyesinin değişimine göre kişinin frontal alfa asimetrisinin ve Novelty P300 değerlerinin de değişime uğrayıp uğramadığının incelenmesiyle karakter tarzı olarak BIS, BAS’ın ve EEG ölçümlerinin arasındaki nörokognitif bağlantıları araştırmayı amaçlamaktadır.

Prof. Dr. Numan Ermutlu'nun danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Rana İrem Güler'in yüksek lisans tez projesidir.

Transkraniyal Doğru Akım Uyarımı (tDAU) serebral kortekse düşük akımlar veren ve kortikal uyarılabilirliğin modülasyonunu sağlayan sık kullanılan invaziv olmayan trankraniyal elektriksel uyarım yöntemidir (Nitsche 2000). tDAU’ nun sağlıklı popülasyonda, davranışları geçici olarak değiştirdiği, öğrenmeyi hızlandırdığı ve görev performansını artırdığı gösterilmiştir (Thair, 2017). Kategorik konuşma algısında, bir heceden diğerine kademeli olarak dönüşen bir sürekliliğin elemanları, birbirine çok benzeyen, algısal olarak ayrı kategorilere dönüştürülür (Chang, 2010). Konuşmadaki kategorik algı için süreklilik kavramı Ses Başlangıç Zamanı (Voice Onset Time- VOT) adı verilen bir özelliktir (Goldstein 2016). VOT, ünsüzün salınması ile vokal kord titreşimi arasındaki zamandır (Donahoe, 1997). VOT, konuşma algısı için oldukça önemlidir çünkü patlamalı ünsüzler (örneğin /d/-/t/), ünsüz harfin salınımı ile takip eden vokal kıvrımların titreşimi arasında geçen akustik zamandaki fark ile ayırt edilebilirler (Szymaszek, 2018). İşitsel korteks aktivitesinde tDAU’nun neden olduğu değişiklikler hala açıklanamamıştır ve uyarı polaritesinin işitsel uyaranın zamansal çözümleme üzerindeki etkisi henüz netlik kazanmamıştır. Literatürdeki farklı bulgular, tDAU ile işitsel zamansal işlemleme modülasyonu arasındaki ilişkiyi araştırmada daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. Bu araştırmada, hızlı değişen akustik parametreleri içeren konuşma uyaranının algılanmasında önemli ipuçlarından biri olan zaman bilgisinin işlemlenme sürecine, non-invaziv beyin uyarım yöntemlerinden Transkraniyal Doğru Akım Uyarımı (tDAU) ‘nın etkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır.

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Tuna Erdoğan'ın ve Dr. Öğr. Üyesi Gökçer Eskikurt'un danışmanlığında yürütülen Mevlüde Işık'ın yüksek lisans tez projesidir.

Birbirini takip eden veya eş zamanlı olarak sunulan iki sesi dinlerken uyum derecesi, temel frekanslarının oranı ile ilişkilidir. Daha basit frekans oranına sahip sesler daha uyumlu olarak algılanır. Bu tezde, aynı 10 notadan oluşan ve aynı kontura sahip ancak notaların sunuluş sırası farklılık gösteren iki melodi üretildi. Böylece ardışık notalar arasında farklı harmonik ilişkiler oluşturuldu. Müzisyen olmayan katılımcılardan hangi melodinin (harmonik veya harmonik olmayan ses dizileri) daha uyumlu olduğunu seçmeleri istendi. Her iki melodinin tercih edilme oranın, birbirinden önemli ölçüde farklı olmadığı görüldü. Ancak, harmonik ses dizisinin bir notasında meydana gelen aynı miktardaki frekans değişikliğinin fark edilmesinin, harmonik olmayan ses dizilerine kıyasla daha kolay olduğu bulundu. Harmonik dizideki frekans değişikliğini fark etme performansının daha iyi olmasını, seslerin birbirleriyle olan harmonik ilişkilerinden dolayı beyinde daha iyi kodlanması ve duyulacak bir sonraki sesle ilgili daha yüksek seviye bir beklenti oluşturmasıyla ilişkili olabileceği varsayıldı. Bellek yükü hipotezini test etmek için bir EEG deneyi yapıldı ve sürekli ön negatifliği (SAN) genliği ve alfa / beta salınımlarının gücü, çalışma belleği yükünün bir ölçüsü olarak karşılaştırıldı. Her iki ses dizisi için SAN genliği, çalışma belleği yükünde bir fark ortaya koymadı. Ancak frontal korteksteki beta ve gama salınımı gücü, uyaran sunumunun sonlarında harmonik diziler için daha düşüktü. Bu da harmonik diziler için daha kararlı bir bellek izi olduğunu düşündürmektedir. Eşleşmeyen uyaranlar, harmonik durum için daha yüksek genliğe sahip bir P3b sinyalini ortaya çıkardı. Bu sonuç, P3 sinyalini etkileyen diğer tüm parametreler deneyde iyi kontrol edildiğinden, harmonik durum için daha yüksek bir seviye beklentinin oluştuğunu göstermektedir.

Dr. Öğr. Ü. Funda Yıldırım danışmanlığında yürütülen Filiz Tezcan Semerci'nin yüksek lisans tez projesidir.

Yeditepe Üniversitesi işbirliğiyle

Farkındalık (Mindfulness); şimdiki an içerisinde gerçekleşenlere dikkat etmek, bu dikkatin niteliğini fark etmek ve fark edilenleri acele ile yargılamaksızın kabul etmek olarak tanımlanmıştır. Meditasyon ise Mindfulness pratiği için bir araç olarak ele alınmaktadır. Mindfulness gerek fiziksel gerek ruhsal sağlıklılık haline faydası açısından stres yönetimi, kronik ağrı, kaygı ve dikkat düzenlenmesi gibi birçok alanda çalışma konusu olmuştur. Bu çalışmada klinik pratiğe katkısını bilimsel bir zeminde desteklemek amacıyla Mindfulness meditasyonu sırasında beyinde ortaya çıkan elektriksel aktiviteyi elektrofizyolojk bir yöntem olan elektroensefalogram (EEG) ile ölçmeyi amaçladık. Çalışmaya katılan 17 gönüllüden 3 ayrı koşulda EEG kaydı aldık. Hiçbir uyaran vermeksizin alınan baseline, önceki çalışmalarda sakinleştirici ve gevşemeye yardımcı olduğu otonomik yanıt ölçümleri ile kanıtlanmış üç klasik müzik şarkısının dinlenmesini içeren müzik koşulu ve Mindfullnes meditasyonu talimatları içeren meditasyon koşulu sırasında alınan EEG kayıtları çeşitli değişkenler açısından karşılaştırılmıştır. Yapılan analizler sonucunda alfa ve beta frekans gücünün tüm koşullar arasında anlamlı farklılık gösterdiği saptanmıştır. Bunun yanı sıra alfa, teta ve beta frekans gücünün frontal, santral parietal, oksipital ve temporal alanda dağılımlarının koşullara göre anlamlı farklılık gösterdiği saptanmış olup, her alanda müzik koşulunda artış izlenmiştir. Her koşul için ayrı ayrı yapılan lokalizasyon dağılımlarının analizi sonucunda teta frekans gücünün özellikle anterior alanda artış gösterdiği, alfa frekans gücünün ise yine posterior alanda artış eğiliminde olduğu saptanmıştır. Tüm koşullarda ortaya çıkan elektriksel aktiviteye dair bu bulgular, müzik koşulunda artmış teta ve alfa aktivitesi önceki çalışmaları destekler nitelikteyken, Mindfulness meditasyonu sırasında artan alfa ve teta frekansı bulgularını desteklememektedir. Aynı şekilde dikkat işlevleri ile ilişkili olduğu bilinen anterior alandaki diğer koşullara göre daha yüksek aktivite, çalışmamızda müzik koşulunda ortaya çıkarak önceki çalışmaları desteklememektedir. Katılımcıların ilk kez bir Mindfulness pratiği yapıyor olması başta olmak üzere sonuçları etkileyen diğer sınırlılıklar tartışma bölümünde değerlendirilerek ele alınmıştır.

Dr. Öğr. Ü. Gökçer Eskikurt danışmanlığında yürütülen Sinirbilim Yüksek Lisans öğrencisi Ela Kök'ün yüksek lisans tez projesidir

Postural kontrol, motor adaptasyon ve motor öğrenme hem hastaların rehabilitasyonu hem de sağlıklılarda performans açısından araştırılan konulardır. Transkraniyel doğru akım uyarımı (tDCS) ile klinik ve deneysel araştırmalarda, hastalarda ve yaşlılarda olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Bu çalışmamızda ise amacımız sağlıklı gençlerde serebellumun anodal uyarımının daha önce ölçüm için kullanılmamış dinamik ve statik denge testleri üzerindeki etkisini, bunun yanında dürtüsellik, dikkat ve reaksiyon zamanına etkisini araştırmak, yöntemin ileride sağlıklılarda performans arttırımına yönelik kullanımını değerlendirmektir. Anodal serebellar tDCS’nin dinamik ve statik denge testleri üzerinde bir etkisi gösterilememiştir. Literatürde tDCS’nin hasta ve yaşlılarda gösterilen postural kontrole olumlu etkisi, sağlıklı gençlerde kullandığımız testlere yansımamıştır. Diğer taraftan her ne kadar hata sayısı artmasa da reaksiyon zamanının uzaması sağlıklı genç bireylerde performans arttırmada istenen bir etki değildir. Çalışmanın sonucunda serebellar tDCS’nin sağlıklı genç bireylerde denge performansını arttırmaya yönelik kullanımını destekleyecek bir bulgu elde edilememiştir.

'Afektif dokunma' sadece saçlı deride bulunan C-taktillerin yanıt verdiği optimal uyaranı tanımlayan bir terimdir. C-taktiller memelilere özgü düşük-eşikli mekanoreseptif afferentlerin bir alt sınıfıdır ve dokunmanın ayırt edici özelliklerini somatosensöryel alanlara ileten A-beta liflerinden farklı olarak dokunmanın afektif özelliklerini limbik sisteme taşırlar. CT-optimal uyaran yumuşak, yaklaşık 32 derece ısıda, 1-10 cm/sn hızındaki dokunuştur ve kişiler arası, örneğin ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkilerdeki dokunuşun özellikleriyle uyumluluk göstermektedir. Afektif dokunma canlılarda hayatta kalmada, ebeveyn-çocuk bağlanmasında, kendilik gelişiminde, sosyal gelişimde rol oynamaktadır. Bu araştırmada afektif dokunma ile afektif olmayan dokunma uyaranlarının saçlı deriye ve saçsız deriye uygulanmasında kişi etkisi araştırılmıştır. Başkasının dokunuşu ile kendi kendine dokunuş arasında öznel ve nesnel olarak bir hoşnutluk değerlendirmesi farkı olup olmadığı incelenmiştir. Öznel değerlendirme vizüel analog skala (VAS) ile, nesnel değerlendirme yüz EMG ve kalp hızı aracılığı ile yapılmıştır. Yüzdeki zygomaticus majör kasındaki aktivite artışı pozitif duygularla, corrugator supercilii kasındaki aktivite artışı ise negatif duygularla ilişkilidir. Elde edilen bulgular literatürle uyumlu şekilde özellikle afektif dokunmanın afektif olmayan dokunmaya göre nesnel olarak daha hoş bulunduğunu göstermiştir. CT-optimal hızdaki dokunuş kalp hızında azalmaya ve zygomaticus majör aktivitesi artışına neden olmaktadır. Bununla birlikte subjektif hoşnutluk değerlendirilmesinde kullanılan VAS skorları anlamlı bir sonuç ortaya koymamıştır. Çalışmanın literatüre katkısı başkasının dokunuşunun kendi kendine dokunuşa göre daha fazla hoşnutluğa neden olduğunu nesnel olarak göstermesidir.

Negatif Bağıl Değişken (NBD) olaya ilişkin potansiyellerin bir türü olan yavaş negatif potansiyellerden olup istemli motor bir hareket ortaya çıkmadan önce görülen bir motor kortikal hazırlık potansiyelidir. Ayak ve el hareketleri öncesinde ortaya çıkan NBD' lerin farklı topografik dağılımları olduğu bilinmektedir. Hareketlerin eş zamanlı olarak yapılması sırasında harekete hazırlık ve hareketin yapılması aşamalarında, el ve ayak hareket sistemleri arasında farklılık olmasına rağmen nöral etkileşimin arttığı saptanmıştır. Alt ve üst ekstremiteler arasındaki etkileşimin yanı sıra konuşmayla ilişkili motor bileşenlerin de distal ekstremitelerle etkileşimi olduğu bilinmektedir. Ağız bölgesindeki kasların kasılmasının, ekstremitelerde fasilitatör bir etkiye yol açtığı saptanmıştır. Negatif Bağıl Değişken (NBD) deney paradigmasına uygun olarak yapılan bu çalışmada, konuşmaya eşlik eden ekstremite hareketleri öncesinde frontal ve santral alanda ortaya çıkan en büyük NBD eğim ve zaman değerleri, koşul, kanal ve koşul*kanal faktörleri açısından sıralı varyans analizi ile değerlendirilmiştir. Araştırmaya 24 katılımcı dahil edilmiştir. 19 kanaldan beyin elektriksel aktivitesi kaydedilerek yapılan istatistiksel analizlerde, farklı koşullar için frontal ve santral eğim değerlerinde anlamlı fark bulunmuştur. Ayak ve el koşulları ile el ve konuşma koşulları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu belirlenmiştir. Her bir koşul için en büyük NBD eğim değerleri ile bunun görüldüğü zaman dilimi arasındaki ilişkiyi saptamak amacıyla yapılan istatistiksel analizde, ikisi arasındaki bağımlılık anlamlı bulunmuştur. Bu çalışmayla, eş zamanlı hareketlerin konuşmanın motor hazırlık aşamasına nasıl bir etkide bulunduğu belirlenmiş olup konuşma rehabilitasyonuna ilişkin çalışmalara farklı bir katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.

Ağrı algısının modülasyonunda beynin birçok bölgesinin etki ettiği bilinmektedir. Sağlıklı gönüllülerde yapılan çalışmalarda ise deneysel olarak oluşturulan ağrı kullanılmaktadır. Bu yöntemlerle sağlıklılarda yapılan çalışmalarda TES kullanılarak ağrı eşiğinin yükseldiğini bulan birden fazla çalışma bulunmaktadır. Çalışmamızda laboratuvarımızda geliştirdiğimiz transkraniyel elektriksel uyarım cihazı kullanılmaktadır. Çalışmamızın temel amacı beynin ağrı algısı ile ilgili olduğu düşünülen şimdiye kadar kullanılmış olan farklı bölgelerin uyarımı ile (DLPFC, M1) kişide duyu ve ağrı eşiğine etkiyebilmek ve ağrının algılanmasına yönelik beyinde gerçekleşen olayları daha iyi anlayabilmektir. Uyarılan farklı bölgeler kıyaslanarak en fazla etkiyi sağladığımız bölgeyi bulabilmek duyu eşiğini etkilemeden sadece ağrı duyusuna etkiyen bölgeyi ve uyarıyı bulabilmektir. Çalışmanın ikinci bir amacı da ağrı ile beraber duyu eşiğine de bakarak bu iki sistem arasındaki farkın nerelerden kaynaklandığını saptayabilmektir. Bu çalışmadan elde edeceğimiz bilgiler ışığında TES‘i ağrı hastalarında klinik kullanıma sokabilmek için en uygun sistemi oluşturabilmek adına ileride hastalar ile yapılacak çalışmalar planlayabiliriz. Ağrı hastalarına non-invaziv ve kolay kullanılabilir bir tedavi seçeneği sunabiliriz.

Görsel çalışma belleği görsel bilginin geçici süreliğine depolanma yeri olarak tanımlanmaktadır. 1990’lı yıllarda görsel çalışma belleğinin kapasitesine ve sınırlılıklarına karşı ilgi artmıştır. Yapılan araştırmalar görsel çalışma bellek kapasitesinin 4 birimle sınırlı olduğunu ortaya koyarken, elektronörofizyolojik kayıt yöntemleri ile de bilginin akılda tutulduğu zamanda ortaya çıkan kontralateral geç aktivite (CDA) bileşeni gösterilmiştir. Bu çalışmada, değişiklik tespiti görevi sırasında görsel çalışma belleğinin akılda tutma sürecinde ortaya çıkan CDA’yı oluşturan beyin dalgalarının özellikleri, özgün bir yaklaşımla zaman-frekans analiz yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırmaya 26 katılımcı alınmıştır. 19 kanallı elektrokep ile beyin elektriksel aktivite kaydedilerek, olaya ilişkin beyin potansiyelleri (OİP) incelenmiş ardından zaman-frekans analizi yapılmıştır. OİP değerlendirmesinde, kontralateral CDA yanıtları ile ipsilateral CDA yanıtları arasında beyin elektriksel aktiviteleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Zaman-frekans analizi sonucunda ise, delta ve teta frekans bant aralığında kontralateral CDA yanıtları ve ipsilateral CDA yanıtları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur. Değişiklik tespiti göreviyle kapasiteleri hesaplanan bireyler iki gruba (yüksek kapasiteli ve düşük kapasiteli) ayrılmıştır. Gruplar arası zaman-frekans analizi farkı incelendiğinde yüksek kapasiteli grubun alfa ve beta frekans bantlarının daha yüksek negatif katsayıya sahip olduğu bulunmuştur. Çalışma ile değişiklik tespiti paradigmasında elde edilen CDA yanıtlarının bütün bölgelerde incelenmesi ve bu yanıtın zaman-frekans analizi ile değerlendirilmesinin bu alandaki çalışmalara farklı bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir.